İçimden usulca yayılan korkunun tadını damağımda hissedebiliyordum. Damarlarımda akan kan gittikçe hızlanıyor, iki şakağımın arasına keskin bir zonklamaya sebep oluyordu. Korunma dürtüm çelimsiz vücudumu ok gibi gererken zihnimin içinden fırlayan düşünce bir bıçak gibi sinir hücrelerime batıyordu. Saldırgan yaratıklar karşımda öylece duruyordu. Avlarının kaçması, debelenmesinden büyük bir keyif alıyorlar.
Ellerine düştüğümde bana ne yapacaklarını düşündüm. Damakta yayılan kan tadı kadar keyif kaçırıcı bir yanı vardı. Koşarak kaçmaya çalışmak yaratıkları şevke getirecek, öylece durmak ise bu zamana kadar kaçan benliğime yakışmayacaktı. Sayı üstünlüğü canımı sıkıyor, köpek yavrusu gibi köşeye sıkıştırıyordu. Karşımda yüzlerce kilo ağırlığında, özel silahları ve elbette keskin pençeleriyle dururken biliyordum, sonum gelmişti.
Saniyeler birbirini kovalarken zaman bana yüzyılların içinde geziyormuşçasına ağır ilerliyordu. Omuriliğimden yayılan titreme hissini zapt etmeye çalışarak arkama bakış attım. Dillerini bilmiyorum, ne dediklerini anlamlandıramıyordum ancak adımlar ağır aksak, zevkle bana ilerlerken nereye doğru koşmam gerektiğini hesaplamaya çalıştım.
Yeniden caddeye ilerlemek olanaksızdı, ormana doğru kaçabilirsem eğer izimi kaybettirebilirdim. Ancak tüm bu yolu kat ettiğim sırt çantamın kaçarken bana nasıl yük olacağını biliyordum. Ağaçlardan birine tırmanabilir miydim?
Peki, sonra aptal? Bunlar ayı yavrusu değil ki!
Düşüncelerim adeta benimle alay ediyor, kurduğum planın küçüklüğüne burun kıvırıyordu. Başka bir yol bulamadan koşmaya başladım. Çantayı bir yerde fırlatmayı göze alarak, açlığı ikinci bir sıraya koyarak kolumdan aşağı doğru kaydırdım. Yaratıkların bu küçük çabamla, aptalca kaçışımla eğlenircesine yavaşça hareket ediyordu. Çantayı tüm gücümle ormanla benim aramdaki yolu kesen yaratığın suratına fırlattım. Şok etkisi aralarındaki öfke ulumalarına sebep oldu. Kolunun altından kayıp geçerken tenim karıncalandı. Bana doğru uzanan çirkin kollardan sıyrılarak tüm gücümle doğrulup koşmaya devam ettim.
Kalp atışlarım ritmini değiştirip ayak uydurmaya çalışırken aldığım her bir nefes boğazımı yakıyordu. Vücudum koşmaya ne kadar alışık olursa olsun, kalbim kaosun getirdiği korkuya ayak uyduramıyordu. Ya birkaç dakika içinde atmayı tamamen durduracak ya da ona ikinci bir şans daha verilecekti.
Adrenalin, damarlarımda çağlayan bir şelale gibi akarken, ruhum veyl çukurlarında cayır cayır yanıyordu.
Rüzgâr tenimi yalayıp geçerken bir anlığına kurtulduğumu sandım.
Bacağıma yediğim darbeyle suratımın üzerine kapaklandım. Burnum kavuran bir acıyla kanamaya başladığında haykırışım boş sokağı çepeçevre sardı. Kan dudaklarımın arasından içeri giriyor, bakırımsı tat zihnimi bulandırıyordu. Belki aniden yediğim darbe iyi bir sarsıntının habercisiydi. Bıçağımın kazağın altından çıkarak yanıma düştüğünü zar zor seçebiliyordum.
Çelimsiz bacaklarımla düştüğüm yerden doğrulmak için çabalarken parıldayan metali kavramaya çalıştım ancak nafileydi. Birkaç adım sürünüp yeniden kaçmak için hamle yaptığım sırada başıma aldığım ikinci bir darbe nefesimi kesti. Gözyaşlarım burnumdan akan kanla birbirine karışırken bitti diye düşünüyordum.
Başımın üzerine inen ayakla yeniden yeri boyladım. Tanrım! Midem tiksintiyle çalkalanıyordu. Betona değen yüzüm çizilirken kahkaha sesleri kulaklarımda çınlıyordu. Yanağım betona sürterken kafamın üzerindeki baskı midemi bulandırdı. Kaçmaya çalışan zavallı kadınla oyun oynuyorlar, öldürmeden önce keyifleniyorlardı. Boş bir çabayla bıçağı yeniden görmeye, elime alarak kendimi savunma arzusuyla gözlerim etrafı taradı.
Benden birkaç kol mesafede, yolda öylece durduğunu fark ettiğimde çaresizlik üzerimdeki ağırlık kadar kahrediciydi. Üzerimdeki ağırlığa rağmen keyifli kahkahalar atan yaratıkların altında parmaklarımı ileri doğru uzattım. Yapmaya çalıştığım şeyin fark edilmesi hem nefesimi kesiyor hem de daha kıvrak hareket etmemi sağlıyordu.
Boğazımdan aşağı doğru süzülen kanım hırsımı körüklüyordu. Parmaklarımın arasında sıcak metalini hissettiğimde yüreğimde cılız bir ışık canlanıvermişti. Bıçak yeniden esirim olurken onu kazağımın altına doğru sokuşturdum. Kolumu korkunç bir açıyla büküp arkaya doğru çekiştirdikleri sırada haykırışım dudaklarımın arasından döküldü. Ağzıma dolan kan dışarı doğru süzülüyordu. Gözlerim, dayanılmaz acıyla kapanırken saç diplerimdeki korkunç tırnakları hissediyordum.
Yukarıya doğru bir kâğıt parçası gibi kolaylıkla kaldırıldığım sırada ayağımı arkaya doğru atarak yaratığın kasığına doğru tekmemi savurdum. Acıyla karışan inleyişi kulaklarıma saplanıp, içimde dalgalandı. Onların acı çektiğini duyabilmek beni biraz olsun tatmin ediyordu.
Yeniden yere kapaklanmayı bekliyordum ancak beni hiddetle kendine doğru çevirdi. Kehribar gözleri saf bir nefretle yüzüme kilitlenmiş, boynuma doğru bakıyordu. Diğerlerinin bize doğru yaklaştığını görüyordum. Birisi bacağımı tuttuğu sırada küfürler ardı ardına dudaklarımdan çıkıyor, havada asılı kalıyordu.
Keskin metali avucumun içine alıp hızla karşımdakinin kehribar gözünü soktum. Kan, bir kalbin atışları gibi sıçrayarak yüzüme bulaştığında kaos gittikçe büyüyor, cadde üzerindeki herkesi içine çekiyordu. Gök gürültüsü sessizliği keserken yağmur damlaları göklerden inmeye başladı. Gözüne sapladığım bıçakla beraber hayvani bir böğürtü koptu koca ağzından. Yüzüm buruşurken ensemdeki tırnakların gevşediğini hissettim.
Ayaklarımı kavrayan ellerden bir çırpınışla kurtulurken yere yığılan yaratığın üzerine doğru düştüm. Karşılarında güçsüz bir kız gören yaratıklar daha öfkeli, kin doluydu. Gözün içine saplanıp kalan bıçağı çekiştirirken nefesim kesik kesik çıkıyor, korku gittikçe büyüyordu.
Hırıltılı nefesini duyduğum yaratık toparlanmaya çalışıyordu. Bıçağı son bir çabayla çıkardığım sırada omuzlarımın başka eller tarafından sarıldığını hissediyordum. Lanet olasıca şeylerin biri gidiyor, biri geliyordu. Debelenip çığlık çığlığa kurtulmaya çalıştığım sırada bıçağı öfkeyle yerdeki yaratığın beynine sapladım. Aldığı nefes bir anda içinde hapsoldu. Gözlerinde gittikçe büyüyen bir his donup kalmama neden oldu.
İliklerimi dondurup, zihnimi çepeçevre saran his acıydı. Yaratık son nefesini veren vahşi bir hayvan gibi acı dolu bir inilti kopardı. Acı çekişini görüyordum ancak dudaklarına yayılan gülümseme korkunçtu. Ölümün kucağında huzur bulmuş gibiydi.
Tanrım sanırım kusacağım.
O anlarda sarsıntıdan mı, çok fazla kan kaybediyor olmamdan mı bilemiyordum ancak bacağıma yediğim yeni bir darbe, omuzlarımdan savrularak yere fırlatılan çelimsiz bedenimin kattığı sarsıntılarla beraber görüş alanım bulanıklaştı. Her yandan gelen darbelerle cenin pozisyonu alarak korunmaya çalıştım. Vücudumun her bir köşesi acıyla kavruluyordu. Yağmur taneleri yanan bedenimi serinletirken hayvani sesler kulaklarımı çınlatıyordu. Son bir çabayla doğrulamaya çalışan bedenimle bıçağımı bulmak istiyordum. Az önce neredeydi? Elime hiç almış mıydım?
Parmaklarım koca bir avucun esiri olurken ağlamaya başladım. Eklemlerimden gelen dehşet verici sesler eşliğinde çıtlarken acı yepyeni bir boyut kazanmıştı. Birinin beni havaya kaldırdığını hayal meyal hatırlıyordum. Pelte bir vücut gibi havada salınırken yüzüme gelen yeni darbeyle kendimden geçtim.
Bir anlığına yeniden görüş alanımı kazandığım sırada üzerimdeki kazağın iki ayrıldığını hatırlıyordum. Anılar, üzerime abanırken ağzımdan zar zor dökülen kelimeleri duymak neredeyse imkânsızdı. Yere yeniden yatırıldığımı hatırlıyordum. Kan yüzümden göklerden gelen suyla temizlenirken yeni yaralar açılmaya devam ediyordu.
Yavaş yavaş, acı içinde öldürüleceğimi biliyordum. Gözlerimi sıkıca kapatarak hala varlığından pek emin olamadığım tanrıya dua ediyordum. Bana yardım etmesini, bedenimde yanmaya devam eden cılız ruhu serbest bırakmasını istiyordum. Derimin ikiye ayrıldığını hissettim. Kan sırtımdaki boşluktan uyluk kemiğime kadar süzülürken geçtiği her yer kavruluyordu. Etim, ateşe maruz kalmış gibi alev alırken kusmaya başladım.
Kurban gibi önlerinde sere serpe uzanıyor, son adımı bekliyordum. Canım nerede beni terk edecek, ruhum ne zaman bu acıya katlanmaktan vazgeçecek bilmiyordum. Koca bir boşluğun içine yavaşça sürükleniyor, zihnim gittikçe bulanıyordu. Acı eskisi kadar katlanamaz olmadığında bedenimin aldığı korunma pozisyonu gevşemişti. Ölümün huzurlu kollarına doğru kayarken kulaklarım öfkeli bir insanoğlunun sesini işitti.