G-022SCGR6MW G-022SCGR6MW

Küçük Prens – 5. Bölüm

Published on:

Masalın devamında gün batımlarını seven bir küçük prens karakteri ile karşılaşırız. Bölümde yazar açıkça hüzünlü geçmiş kelimesini kullanmış, Küçük Prens’in ise bu hüzünlü geçmişteki yüreğine dair bir gün batımı aşkı betimlenmiştir.

Epeydir tek eğlencesi gün batımlarını izlemek olan Prens “Gün batımını izlemeye bayılırım, Haydi, günbatımını izlemeye gidelim” der. Ancak henüz güneşin ufakta yarattığı göz alıcı kızıllığın oluşmasına uzun saatler vardır. Böylece Pilot “Ama bunun için beklememiz gerekir,” der.

Küçük Prens başka bir evrenden, işleyişin ve kuralların oldukça farklı olduğu bir yerden geldiği için zaman onun için esnek işler.

“Beklemek mi? Neyi?”

“Gün batımını. Daha erken”

Küçük Prens basar kahkahayı. Kendi dünyasından farklı olan bu sıkıcı yere henüz alışamamıştır. Gün batımını öylesine severmiş ki, bir günde tam kırk dört kez izlediğini dile getirmiş! Ne kadar hüzünlü bir çocuk arketipinin karşımızda olduğunu görebiliriz böylece. Küçük Prens yaşadıklarından ne denli hüzünlü bir yüreği olduğunu fısıldıyor biz sevgili okurlara. İç benliğin tasviri olan karakterimizin hüznünü anlamamız için kısacık tutulan bu bölümün devamında ise Pilot karakterinin son çırpınışlarıyla başlıyoruz.

Onun hayat yolculuğunda her şeyi olarak betimlediği bozuk uçağın motoruyla uğraştığı sırada şu koyunlar yine söz gelimi iki karakter arasında dişli bir mevzu yaratır. Durup dururken Küçük Prens “Koyun… Koyun çalıları yiyorsa çiçekleri de yer, değil mi?” diye sorar. Oldukça meraklı, kendini birden gösteren bu soru karşısında Pilot’un ilgisini pek çekememişti.

“Koyunlar bulabildikleri her şeyi yerler.”

“Dikenli çiçekleri de mi?”

“Evet dikenli çiçekleri de.”

“Öyleyse dikenler… Ne işe yararlar ki?…”

Ancak Pilot, arızanın gittikçe ciddi bir boyut kazandığını, yaşam için ise suyunun ne kadar az kaldığını düşüyordu. Endişeliydi çünkü hayat yolculuğunda sıkışıp kaldığı bu yerde kendine yeniden ulaşamazsa sararıp solacak, ruhu can verecekti. Yolculuğu başka yerde, içindeki çocuğu dinleyerek yaşaması gerektiğinin farkında değildi. Düşüncelerinin ve kaygısının içinde yuvarlanıp duran Pilot çocuğun sorusunu duymadığından meraklı Küçük Prens sorusunu yineler; “Dikenler ne işe yarar?”

Sahi, dönüp baktığımızda dikenler ne işe yaramaktadır? Dış dünyadaki otçullardan kendini çeşitli yöntemlerle koruyan bitkiler, dikenleri sayesinde fiziksel bir korunma sağlar. Bir noktada, caydırıcı olan dikenler dış kabuğa aittir. Ancak, dikenler otçulları sonsuza dek uzak tutacak kadar güçlü silahlar değillerdir. Sonuçta bitkiler narin varlıklardır.

Pilot karakteri sorulardan bezmiş, aklı hala cıvatadayken “Dikenler hiçbir işe yaramaz. Çiçekler kindarlıklarından dolayı dikenlidirler…” der. Kindarlık, çiçeklere ait bir olgu değildir. Narin, kırılgan ve özel olduğuna inanan hiçbir çiçek kindar değildir. İç benliğin temsili Küçük Prens ise bunu biliyordur. (Ayrıca öykünün ilerleyen bölümlerinde oldukça önemli, değerli bir sembol olan gülü de unutmamak gerekir) Gücenen Küçük Prens hıçkırıklara boğulur, patlayıverir. Size burada hikâyeyi uzatarak anlatmayacağım.

Gücenik, kalbi kırık çocuklarımıza dönelim istiyorum. Hikâyenin kalanında Pilot ve Küçük Prens biraz birbirlerine kızar, biraz gücenirler. Ancak okuduğumuz bu hikâyede biliriz ki çocuk haklıdır. Kimse masum bir çocuğa, çiçeklerin kindarlığından ya da huysuzluğundan bahsetmez. Çiçekler en az karşımızdaki çocuk kadar masum ve kendi halinde yaşayan varlıklardır. Pekâlâ, şimdi masalın perspektifini değiştirerek anlam bütünlüğü kazanmaya çalışacağım. Amacım; masalı yeniden yazmak değil, bir şeyleri masalların öğretilerinde sunabilmek.  

Pilot karakterinin neden bu kadar acımasızca konuştuğunu göstermek istiyorum; Yetişkinlerin dünyasında edindiği, elinde tutunabildiği uçağı parçalanmış, bozulmuş. Yolunu bulmakta, ilerlemekte her gün biraz daha zorlanıyor, suyu azalarak bu mesajı bizlere gösteriyor. Ancak iç benlik sorular soruyor, bir nevi içimizdeki kimliği sorguluyor. Doğruları ve yanlışları, inançları ve kaybettiklerimizi, hüznümüzü sorguluyor.

Pilot karakteri, yani yetişkin bizler ise onu susturmaya, duymazdan gelmeye zaman zaman ise ters tepkiler vermeye başlıyoruz. Her birimiz içimizde küçük bir çocuk saklıyoruz. Onu dinlemediğimiz her gün, çocuklarını dinlemeyen ebeveynler gibiyiz. Kendimizle iletişim kurmak, anlamak zorundayız. Yoksa yolculuğun devamında suyumuz çoktan bitmiş olur.

Masalın bu bölümünde özellikle can alıcı birkaç diyaloğu, bağımsız olarak paylaşmak istiyorum. Böylece Küçük Prens’in yakarışlarını kendi iç benliğimizde ufak bir sorgulamaya geçebiliriz.

—-

“Gezegenlerden birinde yaşayan kırmızı yüzlü bir adam tanıyorum. Tek bir çiçek koklamamış, tek bir kez bir yıldıza bakmamış, kimseyi sevmemiş. Yaşamı boyunca tek yaptığı şey bir takım sayıları toplamak. O da bütün gün kendi kendine aynı şeyi söylüyor, senin gibi: ‘Çok önemli işlerim var benim!’ Bunları söylerken gururla kabarıyor göğsü. Ama o bir insan değil ki, mantar!”

—–

“İnsan bir çiçeği severse, milyonlarca ve milyonlarca yıldızda yalnız tek bir çiçek açarsa, işte o yıldızlara bakarak mutlu olur. Kendi kendine şöyle der: ‘İşte orada, o yıldızlardan birinde benim çiçeğim.’ Ama koyun çiçeği yedi miydi bütün yıldızlar kararıverir… Bu da hiç önemli değil, öyle mi?”

Sevgili dostlarım, kırmızı yüzlü çirkin bir mantara dönüşmeyelim. Günün birinde avuçlarının içinde sayılan sayılardan başka izler bulmak hepimizin yaşlı ruhuna iyi gelecek, ruhu şahlandıracaktır.

Beşinci Bölüm Sonu.

Related

Cevap bırakın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

G-022SCGR6MW