Dáinsleif kılıcına benzeyen bir kılıç daha vardı, Tyrfing adını taşıyordu. Tyrfing, Dulin ve Dvalin isimli esir cüceler tarafından Odin‘in en cesur torunu Svarflami için dövülmüştü. Svarflami, cüceleri içinde yaşadıkları taşın dışında yakalamış ve tekrar içeri girmelerini önlemek için hemen büyüler yapmıştı. Bu diyar boyutsal olarak Midgard‘dan ve diğer diyarlardan ayrı bir yerdi.

Ardından onları canlarıyla tehdit etti. Cücelerin; kabzası altından, hiç paslanmayacak, her zaman zafer getirecek ve demiri tıpkı kağıt gibi kolayca kesebilecek bir kılıç dövmeye söz vermelerini istiyordu. Cüceler bunu kabul etmeye ve kılıcı belirlenen süre içinde dövmeye hiç niyetli olmasalar da işe koyuldular.

Forge me a weapon – Art DartGarry – (Deviantart)
Nihayetinde Dvalin, Kral’ın buyruklarına boyun eğdi, o sırada hâlâ içinde yaşadığı taşın girişinde dikiliyordu ve şöyle dedi: “Kılıcın ne zaman kınından çıksa bir adamın canını alacak, onunla birlikte üç alçakça iş yapacaksın, üstelik senin ölümünü de yine o kılıç getirecek.” Svarflami, kılıcını cüceye doğru savurdu ama ona ulaşamadı. O günden sonra kılıcı uzun bir süre boyunca yanında tuttu ve bu kılıçla hem savaşlarda hem de teke tek düellolarda bir çok zafer kazandı.

Bolm Adası’nda Arngrim adında güçlü bir Berserk yaşıyordu, Arngrim tıpkı Vikingler gibi yakışıklı ve cüsseliydi. Günlerden bir gün Svarflami’nin topraklarını yağmalarken Svarflami’nin bizzat kendisiyle yüz yüze geldi. Svarflami, Arngrim’i hedef alıp Tyrfing’i savurdu ama yalnızca kalkanına vurmayı başardı; kalkanın bir kısmını kesip atabildi ama bu sırada Tyrfing’in ucu toprağa gömüldü. Arngrim hemen Svarflami’nin kolunu yakaladı, Tyrfing’i tuttu ve ele geçirdiği kılıçla Svarflami’nin bedenini baştan aşağı ikiye böldü.

Ice Wastes – Art by Nele-Diel
Böylece cücenin kehanetinin bir kısmı gerçekleşmiş oldu. Ardından Arngrim, Svarflami’nin güzel kızı Eyfura’yı esir aldı ve kadını Bolm’a götürüp onunla evlendi. On iki oğulları oldu, hepsi uzun boylu adamlardı, güçlü birer savaşçıydılar, küçüklüklerinden beri zamanlarını Viking baskınlarında geçirip ünlerine ün kattılar. En büyük oğul Angantyr’in boyu, kardeşlerinden bir kafa uzundu ve herhangi ikisinin toplamı kadar güçlüydü. Diğer kardeşler ise Hervard, Hjorvard, Saeming, Rani, Brami, Barri, Reifnir, Tind, Bui isimlerini taşıyordu; bir de Hadding ismini taşıyan iki kardeş vardı, ikizlerdi. Tyrfing kılıcı Angantyr’e miras kaldı. Hervard, Rotti; Seaming ise Mistiltein isimli kılıcı aldı. Zaman zaman içlerinde kaynayan Berserk öfkesi gün yüzüne çıkıyordu ve bu gerçekleştiği sırada bazen kendi adamlarından bazılarını öldürüyorlardı. Böylesi olayların önüne geçmek için Berserk öfkelerinin gün yüzüne çıkacağını hissettiklerinde gemilerinden ayrılıp karaya çıkarlar, hırslarını kayalıklardan ya da ormandaki kütüklerden çıkarırlardı. Hiçbir kral onlara zıt gitmezdi, zira vahşilikleri ve zalimlikleriyle herkesin gözüne korku salıyorlardı.
Noel’e eşdeğer antik bir pagan festivali olan “Yuletide” gelince bir akşam, Bolm’un en iyi askerleri oturup içi su dolu kâselerine yeminler ettiler. Angantyr, Uppsala Kralı Yngvi’nin güzel kızı Ingeborg ile evlenme niyetini açıkça beyan etti. Ertesi yaz, kardeşler Yngvi’nin sarayına gittiler ve hiç vakit kaybetmeden salona girdiler. Angantyr, niyetini söyleyim derhal bir cevap istedi. Mağrur Hjalmar, konuşulanları duyar duymaz öne çıktı. Hjalmar, uzun süredir kış mevsimlerini Yngvi’nin heyetinde geçiriyordu ve onun için çok önemli hizmetlerde bulunmuştu. Bu hizmetlerini Kral’a hatırlattı ve ondan Ingeborg’u, Angantyr gibi kötülük dolu bir Berserk yerine kendisiyle evlendirmesini istedi. Yngvi bu kararı Ingeborg’un bizzat vermesi gerektiğini açıkladı ve Ingeborg, Hjalmar’ı seçti. Bunun üzerine Angantyr, Hjalmar’a düelloya meydan okuyup onun Samsey Adası’na gelmesini istedi. Hjalmar ertesi yaz belirlenen yerde olacağına söz verdi, böylece kardeşler saraydan ayrılıp eve döndüler.

Bahar gelince Arngrim’in oğulları önce Jarl (şef) Bjartmar’ı ziyaret ettiler, Angantyr orada Bjartmar’ın kızı Svava ile evlendi. Sözleştikleri zaman gelince hem Arngrim ve kardeşleri hem de Hjalmar, Samsey’e yelken açtılar. Hjalmar beraberinde silah arkadaşını da getirmişti, büyük ve meşhur Norveçli Orvar-Odd (Şaşılası Ok). Hjalmar, Angantyr ile dövüşecek, bu sırada Ovar-Odd da diğer on bir kardeşle karşı karşıya gelecekti.
Dövüş başlamıştı.
Odd on bir kardeşin on birini de alt edecek kadar şanslıydı, Hjalmar’ın ne durumda olduğunu görmek için gittiğinde Angantyr’ün düşmanının ayakları altında canını yitirmiş bir halde uzandığını, Hjelmar’on kendisinin ise bir tepecik üstünde ölü gibi bembeyaz bir halde oturduğunu gördü. Odd, Hjalmar’a mücadelenin nasıl gittiğini sordu, Hjalmar şöyle cevap verdi: “On altı kez yara aldım, zırhım parçalandı ve en nihayetin Tyrfing kalbime saplandı. Parmağımdaki yüzüğü alıp sevgimin bir nişanesi olarak Ingeborg’a ulaştır.”
Böylece o da yaşamını yitirdi. Odd, Berseklerin zırhla kaplı bedenlerini bir kenara yığdı ama Hjalmar’ın bedenini ise yanına alıp İsveç’e taşıdı. Olanları öğrenen Ingeborg da kahrından öldü ve Hjalmar’la birlikte aynı höyüğe gömüldü.
Bir süre sonra Angantyr’ün eşi Svava, Hervor adını verdikleri bir kız doğurdu. Hervor, daha sonra Bjartmar’a evlatlık verildi. Büyü, iyice uzadı ve güzelleşti. Çocukluğunda bile çoşkulu ve dikbaşlı bir kişiliğe sahipti. Diğer kadınların meşgul olduğu işlerle uğraşmak yerine kılıç ve kalkan kullanmaya eğilimliydi. Yeterince büyüdüğünde Samsey’e gidip babasının gömüldüğü höyüğü ziyaret etmek için yola çıktı, mezarından Tyrfing’i almak istiyordu. Erkek kıyafetleri giydi, kendini Hervard diye tanıtıp Vikinglerden oluşan bir gruba katıldı ve Samsey kıyılarına doğru yelken açtı. Orada tek başına kıyıya çıktı, yanındakiler orayı mesken bellediği söylenen kötü ruhların ve hortlakların korkusundan karaya çıkamamıştı. Gerçekten de Hervor, adada bir dolu kötücül işaretlerle karşılaşmıştı. Tümseklerin hepsi alevler içindeydi, fakat bu onu caydırmadı, ateşlerin içinden geçip doğrudan Berserklerin tepesine yürüdü.
Orada büyüler yapıp Angantyr ve kardeşlerine seslendi, böylece babası çağrılarına karşılık vermek zorunda kaldı. Angantyr, ölü adamları bu şekilde diriltip rahatlarını bozduğu için onu delilikle itham etti. Tyrfing’i ona vermeyi reddetti ve kılıcın onda olmadığını ima etti. Bunun üzerine Hervor, kılıcı daha büyük bir şevkle istedi ve eğer tek çocuğunun hakkı olan mirasını vermeyi reddederse Æsir’in Angantyr’e bir daha rahat vermeyeceğini öne sürdü.
Bunun üzerine Angantyr şöyle dedi: “Tyrfing’e dikkat et, çünkü tüm yakınlarını yok edecek. Omuzlarımın altında, alevlerle sarmalanmış bir şekilde duruyor. Tanıdığım hiçbir kadın onu eline almaya cüret edemez.” Hervor, cevap verdi “Senin ateşinden korkmuyorum,” diye cevap verdi. Nihayetinde Tyrfing doğrudan kadının eline fırladı ve Hervor bu hediye için teşekkürlerini sundu.
“Tüm Norveç’e hükmetmektense Tyrfing’e sahip olmayı yeğlerim,” diye devam etti Hervor, çocuklarının başına gelecek kaderi umursamadığını söyledi. Bunun üzerine Angantyr şunları söyledi:
Hjalmar’ın felaketini,
Uzun yıllar saklayasın
Uzun yıllar elinde tutasın;
Onu dikkatle savurasın,
Kenarlarına dokunma sakın;
Zira insanların başına gelebilecek
Tüm kötülüklerden de daha kötü
Bir zehir vardır kenarlarında.
Elveda kızım.
On iki adamın yaşamı
Senin ellerinde duruyor.
İnanır mısın bilmem ama
Arngrim kardeşlerinin
Sahip oldukları tüm iyi şeyler,
Güç ve cesaret,
Hepsi artık geride kaldı.
Bunun üzerine Hervor oradan ayrıldı, fakat Vikingler lanetli yerin korkusuyla çoktan kaçmışlardı bile. Bu yüzden kadın, onu oradan taşıyacak başka bir gemi bulmak zorunda kaldı. Daha sonra Glæsisvoll Kralı Gudmund’u ziyaret etti ve erkek kılığında tüm kışı onun yanında geçirdi. Yıllar Gudmund’u yıpratınca, toprakların hükümdarlığı fiilen oğlu Hofund’a geçti.
Bir gün Hervor, Gudmun ile satranç oynuyordu, Tyrfing’i bir kenara bırakmıştı. Heyet içindeki adamlardan biri, parlak kenarlarını incelemek için kılıcı kınından çekti.
Hervor, hemen ayağa fırlayıp kılıcı adamın bedenine sapladı, zira kılıç bir kez kınından çıkınca insan kanı talep ediyordu. Bu olaya rağmen Hervor’un ceza almadan oradan ayrılmasına izin verildi. Çok geçmeden başka Vikinglerle karşılaştı ve onlarla bile kısa sürede dost oldu.
Baskınlardan sıkılınca anne tarafından dedesinin yaşadığı topraklara geri döndü, orada diğer genç kızlar gibi iğne iplik örmekle ve kilim dokumakla meşgul oldu.
Bu sırada güzelliğinin ünü her yana yayıldı. Hofund, ona karşı ilgisini gösterdi ve evlendiler. Angantyr ve Heidrek adını verdikleri iki oğulları oldu. Angantyr kibar ve yakışıklıydı, babası en çok onu seviyordu. Bilge savaşçı Gissur’a evlatlık olarak verilen Heidrek, kötücül bir ruha sahipti ama annesi de en çok onu seviyordu. İki kardeş de uzun, güçlü ve yakışıklı adamlardı.
Günlerden bir gün Hofund, büyük bir ziyafet verdi ama bu ziyafete Heidrek ve Gissur davet edilmediler. Heidrek bu duruma gücendi ama yine de ziyafette boy gösterdi. Orada iki konuk arasındaki husumeti öylesine alevlendirdi ki en sonunda konuklardan biri, diğerini öldürdü.
Çok adil bir adam olan Hofund, bu yüzden Heidrek’i sürgüne yollama kararı aldı. Bunun üzerine Heidrek, babasını üzebileceği en kötü yolu düşünerek, annesi tarafından kendisine hediye edilmiş Tyrfing’i çekti ve kardeşi Anganryr’ü öldürdü.
Bu, Tyrfing ile yapılacak üç alçak işten ilkiydi.
Heidrek, onlardan tam ayrılacağı sırada, Hofund oğluna bazı bilgece öğütler verdi, eğer bu öğütleri uygularsa onun iyi bir talihe sahip olacağını söyledi. Verdiği öğütler şunlardı:
- Meşru beyine yanlış yapan herhangi bir insana (Kadın veyahut Erkek) asla yardım etme.
- Yeminli kardeşini öldüren adama asla ama asla huzur verme.
- Ne kadar yalvarırsa yalvarsın, kendi akrabalarını ziyaret etmek isteyen eşine çok sık izin verme.
- Hanımınla çok geç saatlere kadar oturma – Ya da ona büyük sırlarını söyleme.
- Eğer acelen varsa en iyi atını sürme.
- Kendinden yüksek rütbeli bir adamın çocuklarına koruyucu babalık yapma.
- Konuklarını asla ama asla bir şakayla karşılama.
- Olan bir şey için Tyrfing’i sorumlu tutma.
Heidrek ise Hofund’un kötü bir niyetle verdiğini düşündüğü bu öğütlere kulak asmayacağını belirtti.
Kısa süre sonra bir Viking grubuna dahil oldu ama çok geçmemişti ki iki gaddar adamı ölümden kurtardı. Adamlardan biri beyine yanlış yapmış, diğeriyse yeminli kardeşinin ölümüne sebep olmuştu.
Heidrek, kısa sürede Vikinglerin lideri konumuna geldi. Reidgotaland Kralı Harold’a hizmetlerini sunar sunmaz, Kral’ın topraklarını yağmalayan iki earl’ü öldürdü. Harold, ödül olarak Heidrek’e güzel kızı Helga’yı ve krallığının yarısını verdi. Heidrek ve Helga’nın bir oğlu oldu,
bu çocuğa Angantyr adını verdiler. Yaşlı olmasına rağmen Kral Harold’ın da Angantyr’la aynı zamanda doğan Halfdan adında bir çocuğu oldu. Zaman içinde hükümdarlıkta çözüm bulunamayan bir kıtlık baş gösterdi, bunun üzerine bilgeler toplanarak tanrılara başvurdular. Tanrılardan, o topraklardaki en asil kana sahip gencin kefalet olarak kurban edilmesi gerektiği cevabını aldılar. İşte o zaman herkes, kendi çocuğunu kurtarmak istedi.
Harold, Angantyr’ü doğuştan daha asil olduğunu öne sürdü; Heidrek ise bu onuru Halfdan’a yüklemek istedi. Nihayetinde kararı dürüst Hofund’a bırakmaya karar verdiler. Heidrek, bu amaç için babasını bizzat ziyeret etti. Hofun, ona Anganrtyr’ün daha asil olduğunu söyledi söylemesine ama aynı zamanda bu kurban kararından kaçınmanın bir yolu olabileceğini de sözlerine ekledi. Heidrek, Reidgotaland’a geri döndüğünde oğlunu kurban olarak sunmakta istekli olduğunu belirtti, fakat bir şartı vardı: Önce Harold’ın her iki adamından biri, kendisine mutlak bağlılık ve sadakat yemini edecekti. Bu buyruğunu yerine getirdiler, fakat Heidrek bu durumdan faydalanarak Harold ve Halfdan arasına nifak tohumları serpti, hatta daha da ileri giderek Odin’in kefaleti kabul etmesi için Kral’ın Kral’ın oğlunun ve Kral’ın adamlarından bazılarının da kurban edilmesi gerektiğini iddia etti.
Çok geçmeden bir savaş patlak verdi ve Heidrek kendi akrabası olan Halfdan’ı Tyrfing’le katletti.
Bu, kılıçla gerçekleştirilecek alçakça işlerin ikincisiydi.
Harold ve Halfdan’ın kanı tanrılar için yapılmış adak taşına akıtıldı, Heidrek savaş alanında ölen herkesi Odin’e adadı. Olanların ardında Kraliçe Helga, daha fazla yaşamak istemedi ve kendini Disardal vadisinde astı.
Heidrek artık tüm hükümdarlığı kendi yönetimi altına almıştı, üstelik birçok yabancı ülkeyi de yağmalamıştı. Hun diyarının kralı Humli’ye karşı bir zafer kazandıktan sonra, Kral’ın kızı Sifka’yı esir aldı ve onu bir süre yanında tutup sonra tekrar babasının evine yolladı. Sifka burada bir erkek çocuk dünyaya getirdi ve çocuğa Lod adı verildi. Daha çok geçmemişti ki Heidrek, bu kez Saxland Kralı’nın kızıyla evlendi, fakat onu da bir süre sonra kovdu, çünkü kadın babasının sarayında yaptığı sık ziyaretler sırasında Heidrek’in arkadasından iş çevirmişti.
Heidrek, babasının öğütlerinin aksine hareket edebileceği yollar üzerinde kafa yoruyordu, bu amaçla Rusya’daki Holmgard’ın yüce kralı Rollaug’u ziyaret edip Kral’a oğlunu kendi himayesi altına almayı teklif etti. Rollaug bu teklife razı olunca oğlu Herlaug, krallığı Heidrek’le birlikte terk etti.
Bir zaman sonra Heidrek tekrar Rusya’ya gitti, yanında hanımı Sifka ve Herlaug da vardı. Bir gün Heidrek, Herlaug’u da yanına alarak ava çıktı, fakat eve tek başına döndü.
Kimseye söylemeyeceğine dair yemin eden Sifka’ya, şans eseri Tyrfing’i kınından çıkardığını ve bu sebeple kılıcı Herlaug’un bedenine saplama ihtiyacına yenik düştüğünü anlattı. Sözünü tutamayan Sifka, bu sırrı Herlaug’ın annesiyle paylaştı. Büyük bir kargaşa meydana geldi. Heidrek ve adamları yakalandılar, Heidrek zincirlerle bağlandı, fakat onun bir zamanlar iki gaddar adamı fidyeyle kurtarırken gösterdiği hevesi bu kez kimse göstermiyordu. Heidrek ormana götürüldü, tama asılacaktı ki kendi adamları tarafından kurtarıldı. Olayların bu şekilde gerçekleşeceğini önceden tahmin edip zamanında bu adamları ortaya yerleştirmişti. Böylelikle Reidgotaland’a geri döndü ve devasa bir ordu toplayıp Rollaug’un topraklarını ateş ve kılıçtan geçirdi.
Bu sırada Herlaug’un aslında ölmediğinin, Heidrek’in salonuna sağ salim ulaştığının haberleri duyuldu.
Bunun üzerine Rollaug barış antlaşması önerdi, Heidrek şartları kabul etti ve ardından Rollaug’un kızı Hergerd ile evlendi, çeyiz olarak da Reidgotaland’ın hemen bitişiğindeki Vindland denen toprakları aldı. Bir akşam Heidrek, en iyi atına binmişti ve onunla birlikte eyere oturan Sifka’yı evine götürüyordu. Tam nehir kıyısına varmışlardı ki at tökezledi ve yere düşen Sifka’nın bacağı kırıldı.
Böylelikle babasının öğütlerinden birini daha çiğnemiş oldu.
Heidrek ve Hergerd’in bir kızı oldu, bu kıza babaannesinin adı Hervor verildi ve çocuk Earl Ormar’ın sorumluluğuna teslim edildi. Heidrek artık savaş girişmlerini bir kenara bırakmıştı, kendisini topraklarındaki hukuk ve adaleti sağlamaya adamıştı. Sivil çatışmaların hepsini yasakladı ve yaşanan anlaşmazlıkları çözmeleri için yargıç olarak görev yapacak on iki bilge adam seçti.
Özellikle Frey’e kurban adadı, onun onuruna neredeyse bir öküzün boyuna ulaşan bir yabandomuzu büyüttü. Domuz o kadar güzeldi ki kılları altındanmış gibi görünüyordu (Gullinbrusti’ye bir atıf) Her Yuletide arifesinde Kral ve adamları yabandomuzu üzerine yemin ediyorlardı, ellerinden birini domuzun başına, diğeriniyse boynundaki kılların üzerine koyuyorlardı. İşte bu yeminlerden bir tanesinde Kral, yanlış yapan bir adamın adil yargılanabilmesi için on iki yargıç önünde savunma yapabileceğini, hatta eğer kendinin bilemeyeceği bilmeceler sormayı başarabilirse hak ettiği cezadan kurtulabileceğini ilan etti.
Reidgatalan’da Gestumblindi adında yüce bir adam yaşıyordu. Bu adam, Kral’ın hoşuna gitmeyecek bir işe bulaşacak kadar talihsiz biriydi ve bu yüzden on iki yargıcın huzuruna çağırıldı. Başına gelebilecek kötülüklerin en kötüsünden korktuğundan Odin’in yardımını istemek için ona kurban adadı.
Bir akşam, Odin gerçekten de adama göründü ve Heidrek’in huzuruna onun yerine bizzat çıkıp yardım edeceğine dair söz verdi.
Gestumblindi böylece bir yere saklandı, bu sırada Odin onun görünümüne büründü ve kralın huzuruna çıktı.
Oraya vardığında adama, Kral’la bilmece yarışına girerek şansını denemek isteyip istemediği soruldu, fakat Gesatumblindi (Odin) bu tür bir riske girmeye hevesli değildi. Nihayetinde bu yola girip bir dolu bilmece sordu, bu bilmecelerin çoğu doğayla, birazı da tanrılarla alakalıydı; fakat Heidrek hepsini bildi. Bilmecelerden bazıları şunlardı:
Gestumblindi:
Evden çıktım yola
Evden başladım yolculuğuma.
Yoldayken bir sürü yol gördüm,
Altımda yol,
Üstümde yol,
Her yanımda yollar vardı.
Heidrek, kralım,
Çözün bu bulmacayı bakalım.
Heidrek:
Bilmecen iyiydi,
Gestumblindi.
Fakat çözdüm bu bilmeceği.
Üzerinden kuşlar uçuyordu,
Altında balıklar yüzüyordu,
Yani köprü, üstünde yürüdüğün yoldu.
Gestumblindi:
Dün gece içtiğim
İçecek neydi?
Ne su ne şaraptı,
Ne likör ne biraydı,
Yemek falan da değildi,
Ama susuzluğumu da dindirdi.
Heidrek, kralım,
Çözün bu bilmeceyi bakalım.
Nihayetinde Gestumblindi (Odin), Valfthrudnir’in ağzını kapatan sorunun aynısını sordu:
Peki söylesin öyleyse,
Eğer Heidrik,
Diğer krallardan bilgeyse:
Odin neler fısıldamış,
Odun yığınının üzerine
Yatırdıkları Balder’ın kulağına?
Heidrek öfkeyle karşılık verdi:
Kötülük ve şerdir
Tüm diyarın rezilliği,
Gevezelik, şaklabanlık ve saçmalık!
Sözlerini bilmez kimse
Senden başka,
Seni sefil, art niyetli kimse.
Bu sözleri söyledikten sonra Heidrek, Tyrfing’i çekti ve kılıcı tam Odin’e saplayacakken Odin bir doğan şekline büründü, kılıçsa yalnızca kuyruğuna denk geldi ve böylece doğanın kuyruğunun bir kısmını kesmiş oldu. İşte doğanların kuyruğunun kısa olmasının sebebi budur.
Odin şöyle dedi: “Sözünden döndüğün ve bana kılıç çektiğin için ölümün, en sefil kölelerinin elinden olacak.” Bunları söyledikten sonra da uzaklara uçtu.
Çok geçmeden Kral Heidrek, kendi topraklarında özgür birer adamken savaşta esir alınan dokuz kölesi tarafından parçalanarak öldürüldü. Köleler, gece vakti Kral’ın yatak odasına girip onu Tyrfing’le katlettiler. Böylece kılıçla üçüncü alçakça iş de gerçekleştirilmiş oldu ve böylece kılıcın üstündeki lanet ortadan kaltı.
Artık yeni Kral, Heidrek’in oğlu Angantyr olmuştu. Angantyr, hiç vakit kayvetmeden kölelerin peşine düştü ve Graf Nehri’nde onlara rastladı, teknede balık tutuyorlardı.
Kölelerden biri yakaladığı balığın başını Tyrfing’le keserken Angantyr, adamın şöyle bir şaka yaptığını duydu: “Harfada Dağları’nın etekleri civarında öldürülen Kral Heidrek’in cezasını, Graf Nehri’ndeki bu turna balığı ödemeli” O gece, Angantyr kölelerin hepsini öldürdü ve Tyrfing’e el koydu. Böylece babasının katilinin öcünü aldı ve bu başarısının onuruna Arheim’deki Danparstad Sarayı’nda büyük bir ziyafet verdi.
Üvey kardeşi Lod, babasının ölümünü duyunca Angatyr’ün festivali hâlâ devam ederken Arheim’e gitti ve masada içen adamların arasına oturdu. Angantyr onu kendisiyle oturması için masasına davet etti ama Lod şöyle cevap verdi:
“Karnımızı doyurmaya değil, hakkımız olan mirası istemeye geldik. Heidrek’in tüm varlıklarının yarısını istiyorum; bir ucu ya da kenarı olan her şeyin, hazinelerin, ineklerin ve buzağıların, değerli taşın, savaş kalesinin, toprakların ve insanların, parıltılı yüzüklerin yarısını istiyorum.”
Angantyr cevap verdi:
“Humblung, (Humli’nin kızının oğlu.) sana Tyrfing’in veya elimdekilerin yarısını vermeden önce kalkanlar çatırdamalı, mızraklar havada çarpışmalı ve bir dolu adam toprağa düşmeli. Sana altın ve harç verebilirim; Bin iki yüz ada, bin iki yüz at ve bin iki yüz zırh verevilirim. Her adamına değerli armağanlar, yine her birine genç birer kız ve her genç kıza da bir kolye veririm. Seni oturduğunda gümüşle, ayağa kalktığındaysa altın yığınıyla sarıp sarmalarım, öyle ki her yanın yüzüklerle dolup taşar. Üstelik Gotalan’ın topraklarının üçte birine de hükmedebilirsin.”
Heidrek’in yaşlı koruyucu babası, Gissur Grytingalidi, hâlâ yaşıyordu ve kalabalığın arasında bulunuyordu, bu sözleri duyunca şöyle dedi:
“Bir hizmetçinin oğlu bu tür hediyelerle epey mutlu olabilir!”
Bu kışkırtmayı duyunca Lod öfkelendi ve alelacele anne tarafından dedesi Hun Kralı Humli’nin diyarına gitti. İkisi birleşerek Angantyr’e karşı çok büyük bir ordu topladılar. Birlikler hazır olunca Karanlık Orman’ın içinden geçip Gotaland’ın en ücra düzlüklerine kadar ilerlediler, orada Angantyr’ün kız kardeşi ve kız kardeşinin koruyucu babası Ormar, Hunlara karşı ön cephe niteliği taşıyan bir kalede konuşlanmışlardı. Bir gün savahın erken saatlerinde Hervor, büyük bir toz bulutu gördü. Çok geçmeden de ışıltılı miğferleri fark etti ve gelenin Hun ordusu olduğunu anladı. Kaçmak yerine savaşmayı seçti, kaleyi cesurca savundu ama savaşta hayatını yitirdi ve onunla birlikte birçok adamı da hayatını kaybetti. Ormar, savaş alanından kaçarak gece gündüz at sürdü ve nihayetinde Arheim’e vardı, oraya varınca Angantyr’e hunlarla yaptıkları savaştan ve Hervor’un ölümünden bahsetti. Angantyr’ün kederden titreyen dudaklarından şu sözcükler süzüldü:
“Ah güzel kız kardeşim! Sana hiç de kardeşçe olmayan bir şekilde ihanet edildi.“
Sonra, etrafındaki destekçilere bakıp terar konuştu:
“Zamanında ellerimizde içki kadehlerimizle oyururken çok kalabalık olurduk ama şimdi çok olmamız gerekirken sayımız epey az. Ödül olarak yüzükler önersem bile, maiyetimde Hunlara gidip onlara savaş önerecek kadar güçlü bir adam göremiyorum.“
Bunun üzerine yaşlı Gissur söz aldı ve “Ben giderim, altın veya harç da istemem,” dedi. Savaş kıyafetlerini giyip eyerin üzerine atladı, bir delikanlı kadar dinçti, yalnızca şunu sormak için bir an durdu:
Hunların savaşmaya,
Nereye gelmelerini söyleyeyim?
Angantyr cevap verdi:
Dylgja’ya gelmelerini söyle onlara,
Dun Çalılıkları’na.
Söyle onlara, katılsınlar
Josur Dağın’nın eteklerindeki savaşa.Gotlar orada,
Her zaman seve seve savaştılar,
Yine orada zafer kazanıp
Ünlerine ün kattılar.
Gissur, Angantyr’ün emrini yerine getirdi ve Hunları Dun Çalılıkları’na çağırdı. “Savaş beyiniz ölecek,” dedi. “Sözlerim ağzımdan çıktıktan sonra Odin, atacağınız mızrakların yönünü değiştirsin.” Lod onu esir almak istedi ama Humli bu girişime karşı çıktı. Gissur, “Hunlar, sizin ıslıklı oklarınızdan korkmuyoruz,” dedi ve oradan ayrıldı. Angantyr, ordusunu toplayıp Hunlarla karşı karşıya geldi; Hun ordusu, Got ordusunun sayıca iki katıydı. Buna rağmen Krallığın her yanından gece gündüz gelen savaşçılar, Angantyr’ün sancağı altına âdeta akın etti.
Got ordusu bir günlük savaşın ardından üstünlüğü ele geçirdi. Anganftyr, kalkanlarla çevrili korunaklı yerinden dışarı çıkıp ileri atıldı ve Tyrfing’le hem adamları hem de atları kesti. Kardeşiyle yumruk yumruğa dövüştü. Sonunda Lod da Humli de hayatını kaybetti. Hun ordusundan o kadar çok askerin kanı toprağa akmıştı ki nehirler tıkandı ve vadiler katledilmiş insanlarla dolup taştı. Angantyr, kardeşinin yerdeki ölü bedenine rasladığında şöyle dedi: “Sana mallar ve zenginler vaat ettim, artık ikisine de sahip değilsin. Ne bir toprağın var ne de ışıltılı yüzüklerin. Kanımızda gezinen bir lanet var, seni ölüme ben gönderdim; meğer Nornların bize yazdığı kader, kötü bir kadermiş.”