Büyüklüğün, kuvvetin ve otoritenin sembolizmi olan Kartallar yüzyıllardır İmparatorluklar tarafından bir güç amblemi olarak kullanılmaktadır. Güneş’e yakın uçuşu ve sıcaklığı seven heybetli Kartallar neredeyse her mitolojik öğretide Tanrıyla özdeştirilmiştir. Eski Türk devletlerinde, Artuklu sikkelerinde, Anadolu Selçuklu Devleti mimari yapıtlarında kullanılan Çift başlı kartla sembolleri ise Türklerin kıymet verdiği bir hayvan olduğunu göstermektedir. Günümüzde çift başlı kartal semboliği Arnavutluk, Karadağ ve Sırbistan devletlerinde kullanılmaktadır.
Altaylarda ve Sibirya’da yaşayan şamanlar ise kartal bir anadan doğduğuna inanılmaktadır. Güneş’in gücünü ve sıcaklığını benimseyen semboliği ateşin çevresinde yarattıkları ayinlerde kullanan şamanlar için bu hayvanlar oldukça kutsal bir yere sahiptir.
Yunan Mitolojisinde ise Zeus ile ilişkilendirilmiştir.
Kartalların en yüksekten uçtuğunu ve yuvasını en tepeye kurduğunu biliriz. Tek eşli olmasıyla bilinen kartallar bu yönüyle sadakatin birer semboliği haline gelmiştir. Göklerin hâkimi olan bu kuş türünün çok hızlı uçtuğunu ve manevralarının keskin olduğu bilinmektedir. Acımasız ve koca gözleri etrafı kolayca ve üç yüz dereceye kadar görme yetenekleriyle harika birer avcıdırlar. Tüm bedeni hız ve çeviklik için yaratılan bu kuşların semboliğinde keskin görüşlülük yatmaktadır. Pençeleri güçlü, gagaları ile içeri doğru kıvrık olan kartallar avlarını kolayca yakalayıp paramparça edebilirler.
Kendinden oldukça büyük avlarını bile kolaylıkla yakalayabilen bu hayvanlar sembolik olarak gücü de temsil edecektir.
Doğanın yenilmez yırtıcılarından biri olan kartallar birer Simurg veya Zümrüdüanka gibidirler. Doğdukları yuvada ilk andan itibaren kardeşleriyle hayatta kalma savaşı veren yavrular en güçsüzleri ailenin kurduğu yuvadan atmaya çalışır. Böylece hayatta kalan son yavruya kadar savaş devam eder. Bu yönüyle bana taht savaşlarını anımsatan kartallar sahiden de Türk İmparatorlukları ile güçlü bir bağ kurabilir. Kardeşleriyle girdiği savaştan sağ çıkan en son bebek ailesi tarafından özenle bakılır ve büyütülür. Geç büyüyen kartal neredeyse üç yaşına doğru tüylenmeye başlayacaktır.
Uçmayı öğrenen yavru yuvadan sonsuza dek ayrılarak kendi savaş alanını ve bölgesini bulmak üzere uzaklara doğru uçar. Ailesinin yanından ayrılan yavru kendi av alanında yaşadığı kırk yılın ardından derin, hüzünlü ve acı verici bir inzivaya çekilmek üzere bir kuytu bulacaklardır. Zümrüdüanka yaratımı ise inzivaya çekildiği bu yerde kendini gösterir. Kayalıkların üzerinde kırk yıldır kullandığı gagasını acı içinde tırnaklarıyla parçalan kartal sonsuz bir acının içinde kendini yeniden yaratır. Gagası yeniden çıkana kadar hiçbir şey yiyip içmeden bekleyen kartallar itibarın, saygınlığın ve gücün bedelinin bir dönem boyunca ödenmesini gerektiğini hatırlatırlar.
Yeni gagası çıkan kartal bu sefer yeni ve güçlü gagasıyla pençelerini tek tek sökerek kendini birde o noktadan yeniden yaratırlar. İnziva süreci acılar ve yeni yaratımlar içinde büyüyen ve gelişen kartal bu kuytu köşeden ayrılırken acının getirdiği yepyeni bir olgunluk, yepyeni bir bilgelikle ayrılır.
Ömürlerini bu şekilde ortalama 70 ile 110 yıl arası uzatan kartallar eğer inzivaya çekilmezler ise avlanma sıralarındaki gücünü kaybeder. Böylece avını diğer kartallara kaptırarak itibarının sarsılmasına neden olur.
Bu müthiş yırtıcı bizlere yeri geldiğinde gücümüzden ve sarsılmaz iktidarımızdan feragat etmemiz gerektiğini gösterir. Böylece tıpkı Zümrüdüanka kuşu gibi küllerimizden yeniden doğabilir, iktidarımızı ve güçlü yönlerimizi keskinleştirebiliriz. Yaşanmışlıkların ve savaşların izini taşıyan kabukları yenilenmiş, bilgeliği baki kalır.
Kartal semboliği bizlere bu ifadeleri hatırlatacaktır;
Keskin Görüş
Yükselme
Sadakat
Ruhsal Bağlantı
Saygınlık
Özgürlük