Sümerler Kimlerdi?
Sümerler, Güney Mezopotamya’daki Sümer’de M.Ö. yaklaşık 4000’den itibaren yaşamış köklü bir medeniyettir. Yunanlar tarafından bulunmuş olan “Mezopotamya” ismi Dicle ve Fırat nehirleri arasında bulunan, bugünkü Irak ve Suriye sınırları içinde kalan toprakları kapsar. Bazı Hıristiyanlara göre İncil’deki Nuh’un Gemisi hikayesi bu nehirlerin coşkun akışından esinlenmiştir;
Sümer mitolojisinde de yıkıcı tufana dair hikayeler vardır. Jeologların bu bölgede M.Ö. 4000-2000 arasında olmuş ciddi sellere dair kanıtlar bulmuş olması da ilginçtir. Yine de, sel mitlerinin yıkım ve kültürel yeniden doğuş düşüncesine eşlik etmesi yaygın bir durumdur:
Benzer mitlerin Yunanlar, Romalılar ve Orta Amerika Yerlileri tarafından da anlatıldığına rastlarız. Aynı şekilde, büyük nehirlerin birleştiği birçok bölgede gerçekleşmiş sellere dair kanıtlar bulunabilir. Milattan önce beşinci yüzyıldan itibaren bu bölgeye çeşitli halklar yerleşmeye başlar ve daha sonra büyük şehir devletlerine dönüşecek halklar ortaya çıkar. Sonraki binyılda, Sümerler olarak bilinen Sami halkı Suriye ve Arap çölleri dahil olmak üzere her yönden buraya göç eder ve bölge gelişmeye başlar. Bu aştın çağ yaklaşık M.Ö. 2300’e kadar sürer ve Sümerler’i dünyanın ilk medeniyetlerinden biri yapar. Ancak şehir devletleri arasındaki kaçınılmaz çatışmalar, dış güçlere karşı aralarındaki birliği zayıflatır. (Bu, Roma İmparatorluğu dahil olmak üzere pek çok medeniyetin çöküşüne sebep olan bir hatadır.)
Sümerliler, yazının ilk biçimlerinden biri olan ve günümüzde çiviyazısı olarak bilinen formu keşfeden medeniyettir; çiviyazısı, bir tür hece alfabesi olarak da tanımlanabilir. Ayrıca astronomi ve mitoloji alanlarında sahip oldukları temel bilgiler, Yunanlar dahil olmak üzere pek çok medeniyeti etkilemiştir.
Başlangıçta
Sümerlerin metinlerinin sadece belli kesitleri günümüze kadar ulaşabildiği için hikayelerini bir araya getirebilmek meşakkatli bir iştir. Çiviyazısı alfabeleri 19. yüzyıla kadar çözülememiştir fakat bu metinler bize bu eski medeniyetin (kimisi gerçek, kimisi mitsel) kralları, tanrıları ve kozmolojisi hakkında bilgi verir.
Metinlerin bir kesitinde, başka birçok inanç sistemiyle benzeşen bir evrenin yaratılışı başlangıcı tasviriyle karşılaşırız: yerin ve gökyüzünün birbirinden ayrılması. Sümerlerde
göl tanrı An ve onun topraktaki dişi karşılığı olan Ki, oğulları Enlil tarafından birbirlerinden koparılırlar. Enlil, daha sonra babasını devirerek tanrılar tapınağının kralı olur. Metnin başka bir kesitinde hava tanrıçası Ninlil’e nehirde çıplak yıkanmaması tembihlenir, çünkü bu Enlil’in ilgisini haddinden fazla çekebilir. Kaçınılmaz olarak, Ninlil ilk fırsatta neşe içinde nehre koşar ve ona tutulan Enlil tarafından kıstırılıp Ay tanrısı Nanna’ya hamile kalır. Enlil’in bu davranışının karşısında dehşete kapılan tanrılar onu ve hamile sevgilisini tanrılar diyarından kovup yeraltına gönderir.
Enlil, oğlunun böyle bir sonsuzluğa mahkum edilmesi düşüncesine katlanamaz ve modern okurlara epey mantıksız gelecek bir plan yapar: Her biri zavallı Ninlil’i hamile bırakan yeraltındaki üç farklı kişinin kılığına girer: bekçi, nehir sahibi ve gemici. Ninlil aralarında üç yarı tanrı da bulunan birçok evlat doğurduğunda, Nanna ailesini ve kardeşlerini geride bırakıp ait olduğu göklere yükselmekte özgür kalır.