Milyonlarca yıl öncesi ilk yaratılan insanlar bu günün lisanından, konuşma ve yazma becerilerinden çok farklı bir dil kullanıyordu.
Kâinatın eşsiz suskun dilini öğrenen insanoğlu, topraktan yıldızlara, hayvanlardan bitkilere kadar her varlığın konuştuğu bu dili modern çağ olarak nitelendirilen kör zamanlarda ilk unutan olmuştur. Rasyonel Bilim olarak nitelendirilen 21. Yüzyıl, Astrolojinin ve evrenin işleyişine yürekten inanan ilk çağ yerlilerini yargılar, kuşkuyla yaklaşır oldu. Dikkatle yapılan gökyüzü gözlemleri üzerine kaydedilen Babil tabletleri ve oldukça başarılı matematiksel ayrıntılarla dolu el yazmaları için Maya Gökbilimcilerinden övgüyle bahsederken evrenle, yıldızların ve gezegenlerin haberci nitelik taşıdığına inanan fikirlerine burun kıvırır olduk.
Modern zamanların bu kafa karışıklığı astrolojiye ve yıldızların kehanetine olan yaklaşımlarda insanoğlunun aklını epeyce karıştırdı. Elbette soylarımızdan gelen bu bilgelik ve inanış iliklerimize kadar işlenmiş, zihnimizin ücra köşelerinde ilk günkü bilgeliğiyle ışıldamaktadır. Bu gün, astrolojiyle şiddetle karşı çıkan insanlar bile bir yerlerden, astrologlardan tatmin edici cevaplar arama arzusuyla yanıp tutuşuyor.
Astrolojinin kullandığı dil, tıpkı tarot ilminde olduğu kadar geniş bir yelpazeye dayanır. Hiçbir astrolog meditasyon yaparken sizin sorularınıza cevap vermeyecektir. Yıldızların doğum haritalarınızın üzerindeki kehanetleri ile ön görülerini sunacaktır.
Tarihçesine dair ilk yazılı kaynakları M.Ö 17. Yüzyıla aittir. Söz konusu kaynak Babil Kralı Ammisaduqa zamanında yazılan bir Venüs tabletidir. Sabahyıldızı olarak nitelendirilen bu gezegene dair kehanetler ve gözlemler sunan tablette gökyüzünden kayboluşunun ardından gelen kuraklığa dair gönderme yapar. Sahiden Venüs arketipi bolluk, bereket anlamlarını taşır. Ortaya yeniden çıktığı tarihlere denk gelen yazıtta o dönemin hasat döneminin bolluğu müjdelenir.
Venüs tableti Enuma Anu Enlil (Yeryüzü ve Gökyüzü Tanrılarının Kitabı) adıyla bilinen bir dizi kehanet tabletlerinin bir parçasıdır. Astrolojinin bu topraklarda ilk kaynaklarına rastlamamızın bir tesadüf olduğunu düşünmüyorum. Mezopotamya olarak nitelendirilen bu topraklar, insanlığın ilklerine tanık olan kutsal ve bereketli topraklardır. Tarihçesine devam edecek olursak, bu kutsal kitapların içeriği; gezegenlerin doğuş ve batışları, yöredeki Kral ve halkın savaş ve hasat zamanlarıyla ilgili kehanetler taşır nitelikteydi. M.Ö 432 yıllarında takımyıldızlarının yerbini Zodyak burç arketipleri almıştır. İlk kişisel horoskop ise M.Ö 409 yılında çıkarılmıştır. Büyük İskender’in kutsal sayılan bu toprakları himayesi altına aldıktan sonra astrolojinin gelişimine en büyük desteği Yunanlılar mı yoksa Mezopotamya yerlisi mi verdi bilemiyoruz ancak astroloji her geçen yüzyılda kendini geliştiren bir kaynak olmuştur.
Astroloji ilk ortaya çıktığı zamanlarda soylu kimselere kehanet sunmak adına rahipler tarafından kullanılıyordu. Helen kültürünün yayılmasıyla birlikte astroloji altın kaplı kapılardan özgürlüğünü ilan ederek halk arasında yayılmaya başladı. Artık yalnızca soylu kimseler tarafından hapsedilen bir bilgi ve kehanet aracı değildi. Filozoflar, Akademisyenler ve halktan isteyen kimseler için öğrenilen bir ön görü aracı haline geldi.
Günümüzde sorular ve elbette cevap verdiği kişiler değişmiş, insanoğlu geliştikçe kendini geliştirmeye devam etmiştir. Bu gün doğduğumuz anda var olan gökyüzü konumuyla beraber iç kimliğimizi bulabilmek, geçmiş-gelecek sürecinde kendi hayatlarımıza ışık tutar, fırsat ve tehlikelere karşı daha bilinçli yaklaşmamızı sağlar. Böylece astrolojik analizler sayesinde hayat denilen bu virajlı yolda direksiyonu nereye doğru kıracağımızı, derin sularda nasıl hayatta kalacağımıza dair bize rehberlik edilir.
Astroloji bize “Yukarıda ne varsa aşağıda da o vardır” der. Böylece yeryüzünün ve göklerdeki yıldızların muhteşem bir uyum içerisinde hareket ettiğini gözlemleriz. Onlar gece ve gündüz, Güneş ile Ay, H elios ile Helene gibi muazzam bir uyum içerisindedir.